viernes, 22 de marzo de 2013

Doğru şeye mi odaklanıyoruz?


İnsanoğlu için belki de hayat problem çözmektir. Bu durumda problemin tahlili büyük önemi haizdir. Öyle olunca tahlil mavzuunda ne kadar yetkiniz? Bu meseleyi tartışmak da fayda var gibi gözükmektedir.


O zaman şu problemi ele alalım: "Bir keder verecek hadise de neye üzülürüz / üzülmeliyiz?"
Misalen, bir cinayet olayını ele alalım. Genelde maktül üzerine yoğunlaşır insan üzüntü mevzuu düşünülünce. Ama acaba orada esas kaybeden katil midir?
Benzeri temsilleri ele alıp bir kaç soru üzerinden düşünce alanımızı genişletelim:

  • Suriye'de mesele sıkıntı çeken insanlara mı üzülelim, yoksa onların bu sıkıntısından çıkar elde etmeye çalışan insan ya da devletlerin vahim hallerine mi? 
  • Yanlış yapan kişiye mi üzülelim, yoksa o yanlışı ifşa edip bu olaydan faydalanmak isteyen kişi ye mi?
  • Hayat kadınına mı üzülelim, yoksa onun bu işi yapmasına destek olan müşterisinin aslında ne kadar büyük bir sorumluluk içinde olmasından kaynaklı sefaletine mi?
  • Eve giren hırsızın götürdüklerin mi yanalım, yoksa onun düştüğü belki de ebedi bataklığa mı?


bu sorular elbette çoğaltılabilir ve çok daha iyileri bulunabilir. Burada mesele genelde birinci kısma insanların odaklanması. Bu da elbette çağımızın bencillik hastalığıyla doğrudan ilişkili. Bir mesele hakkında hüküm beyan ederken, kendimizi değil de toplumu öncelemediğimiz sürece durum pek içi açıcı gözükmüyor. Hayatımızdaki daireleri bu bencillikle işimize geldikçe dıştan içe doğru daraltırız ve işin içinden sıyrıldığımızı zannederiz. Ancak bu sadece gözlerini kapatıp, gece olduğunu düşünen insanın haline benzer. Artık pek çok meselede olduğu gibi, bu meseleleri de yeniden düşünmeli ve üzerimizdeki ölü toprağını atmalıyız. Yoksa mevcuttan şikayet etme hakkımız olamaz!


viernes, 15 de marzo de 2013

İskender Pala ile Fuzili


     
Öyle bed-halem ki ahvalim görende şad olur       Her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var
Gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşktaKim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var 
Ey Fuzuli aşk menin kılma nasihten kabulAkıl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var
     

1. O kadar kötü durumdayım ki, kendini feleğin çarkında bedbaht görenler bana bakarak mutlu olurlar [Kimse başkasının durumunun kötülüğünden normalde haz duymaz aslında ama] hallerine şükrederler, neler varmış der mutlu olurlar. [Fuzili, burada hem sevgiliyi, ona sitem edermiş gibi ifade edip edebi bir sihirle yüceltmektedir, hem de kendi sevgisinin derecesini göstererek kendine de paye biçmektedir]

2. Kuşlar tuzağın içindeki küçücük buğday, bulgur vs. tanelerinden görürler çok uzaklardan ama, koskoca tuzağı görmezler gafil (bilmez) olduklarından o anda.



Tıpkı sahra(büyük çöllerde) güzergahlarda (yolllarda - yada buradaki ifade ile kum tepelerinde) pek çok sayyadı (avcısı) var.


3. Nasihat verenler, verecek olanlar elbet aşkı yasaklayacak seni engelleyecek şeyler söyleyecek. Ama akıl tedbirinin bir temeli olduğunu sanma.



Akıl vasıtadır, kalp gaye. Vasıta gayenin önüne geçerse temelsiz bir yanılgı olurdu....